çocuk şiirleri

En Güzel Çocuk Şiirleri –

KÜÇÜK ASKER
Küçük asker, silah elde
Kahramanca ilerliyor
Karşısında bütün belde
“Kahramanım, yaşa!” diyor…

Küçük asker, küçük asker!
Vatan senden hizmet ister.

Vatan için çeker emek
Herkes; bu borcu herkesin.
Vatan demek ninen demek,
Sen nineni sevmez misin?..

Küçük asker, küçük asker!
Vatan senden şefkat ister.

Vatan senden hayat umar,
Sen yaşarsan o canlanır;
Vatan için ölmek de var,
Fakat borcun yaşamaktır…

Küçük asker, küçük asker!
Vatan senden kuvvet ister.

Minimini omuzların
Taşıyacak yarın tüfek;
Tüfek değil, vatan yarın
O omuza yüklenecek…

Küçük asker, küçük asker!
Vatan senden gayret ister.

Küçük asker dinle bunu:
Sakın boşa silah atma;
Kılıcını, kurşununu
Haksızlığa karşı sakla…

Küçük asker, küçük asker!
Hak da senden kuvvet ister…

Tevfik FİKRET

—–

KİTABIM
Kitap en iyi arkadaş
Bana neyi sorsam söyler
Ne anlatsam en sonunda
Çalış, iyi, doğru ol der
Geceleri uyumaz o
Beni kaldırır erkenden
Okulum kadar güzeldir
Kitabı çok severim ben ..

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA

—–

SAĞLIK
Mevsime göre giyin,
Hiç üşütme kendini.
Zamanında aşı ol,
Sık sık yıka elini.

Yüreğini rahat tut,
Her şeyi dert edinme.
Olumsuzluğu unut,
Önemlidir beslenme.

Kızartma, yağlı, acı,
Sağlığı bozmaktadır.
Sebze, meyve baş tacı,
Süt en doğal gıdadır…

Beytullah HATOĞLU

——

KIŞ
Bembeyaz oldu ortalık
Kışın da başka tadı var
Hava bir parça karanlık
Her yanda buz tutmuş sular

Gel biz de şöyle kocaman
Bir kardan adam yapalım
Eğer düşmekten korkmazsan
Buzun üstünde kayalım ..

Vasfi Mahir KOCATÜRK

—–

AYDEDE-AYANNE
Aydedenin paltosunu
kim giydirir anne ?
Gözlüğünü , bastonunu
Kim bulup verir eline ,
Yıldızlar mı verir ?
Yıldızlar aydedenin
Torunları mı anne ?

Aydedenin yemeğini
Kim pişirir anne ?
Kim yıkar çamaşırını
Aynene mi yıkar anne ?
Güneş ateş mi yakar ,
Bulutlar su mu döker eline ?

Aynenenin evi nerde ,
Gökte mi oturur yerde mi ?
Niye görünmez bize
Aynene öldü mü yoksa ?
Göğe mi gömdüler onu
Yere mi anne ?

Ali YÜCEL

—–

İLKBAHAR
Yağmur geçti kar geçti
Soğuk rüzgarlar geçti
Güneşli bahçelerden
Güzel çocuklar geçti ..

Meliyor kuzucuklar
Seviniyor çocuklar
Ağaçlar dallar taktı
Bin bir renkli boncuklar ..

Taze hayattır bahar
Ne çok ışık renk saçar
Gezdirin eğlendirin
Gürbüz olsun yavrular ..

Rüzgarlar ese ese
Hayat verir herkese
Civciv bile kapanmaz
İlkbaharda kümese …

Aka GÜNDÜZ

—–

EKMEK
Çiftçi sürer tarlayı
Sonra eker buğdayı
Boy verir azar azar
Saplar gittikçe uzar
Başaklar olgunlaşır
İçleri dolgunlaşır

Yazın artınca sıcak
Sararır her bir başak
Biçerler ekinleri
Şenlenir harman yeri
Olup bitince harman
Ayrılır buğday saptan

Güzel kokulu ekmek
Olmaz seni sevmemek
Sensin yemeklere baş
Her yemeğe arkadaş …

Hasan Ali YÜCEL

—–

SERÇE KUŞU
Bu sabah bahçede karşıma
Küçük bir serçe kuşu geldi;
Havuzun taşına kondu,
Bir içti, bir doğruldu,
Nasıl da korkuyordu.

Sen hiç korkma serçe kuşu,
Suyunu rahat rahat iç ,
Sıhhat afiyetle uç ,
İnsanoğlu çeşit çeşit
Beş parmağın beşi bir mi ?

Necati CUMALI

—–

SİNCAP
Kuşlar uçar,
Şu ağacın tepesinde,
Var bir sincap,
Ceviz kırar, yemek arar.

Her gün göremem ki,
Saklar onu
Anne yapraklar…

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA

——

DERE
Nerden alır suyunu,
Kardan mı, yağmurdan mı?
Şu nazlı dereciğin
Yatağı çamurdan mı?

Bilmez durup dinlenmek.
Kış, yaz demeyip akar.
Ovanın her yerini
Sular ile o yıkar.

Haz duyar ağaçlardan
Serinlik döküldükçe.
Hayat saçar her yana
Kıvrılıp büküldükçe.

Duyulur türkülerin
En coşkunu sesinden.
Ferah veren bir hava
Yayılır nefesinden.

Durma gez, dolaş yurdu
Ak dere, berrak dere!
Gezdiğin topraklara
Bolluklar bırak dere!

Hasan Ali YÜCEL

—–

KURALLARA UYARIM
Dişlerimi fırçalar
Akşam erken yatarım,
Erken kalkınca sabah
Yorgunluğu atarım.

“Günaydın anne” derim
Açtığımda gözümü
Lavaboya giderek
Yıkıyorum yüzümü.

Yumurta, süt, peynir bal
Kahvaltıda yiyorum,
Giysilerimi giyip
Okula gidiyorum.

Öğretmenimi üzmem
Sözlerini dinlerim,
Dostluk kurar herkesle
Arkadaşlık ederim.

İsmail MALATYA

BAYRAĞIM
Atalarım gökten yere
İndirmişler ay yıldızı
Bir buluta sarmışlar ki
Rengi şafaktan kırmızı.

Onun ateş kırmızısı
Ne gelincik, ne gülden
Türk oğlunun öz kanıdır
Ona bu al rengi veren ..

Ay yıldızı, gökyüzünün
Ayla yıldızından yüksek
Türk’ün alın yazısıdır
Türk’tür onu yüceltecek.

Vazifemdir bayrağımı
Üstün tutmak her bayraktan
Can veririm kan dökerim
Vazgeçemem ben bu haktan …

Hasan Ali YÜCEL

—–

ANA SEVGİSİ
Sıcağın sinmiş bana
Seni severim ana
Sensin bana kan veren
Sensin bana can veren ..

Küçükken yudum yudum
Sütlerinle uyudum
Kulağıma ninniler
Neler söyledin neler ..

Beni büyüttün ana
Beni yürüttün ana
Göremeyince seni
Kucaklarım gölgeni …

Mehmet Necati ÖNGAY

—–

ANNEME VERDİĞİM SÖZ
Ben güzel olacağım
Taşıyacağım hep
Akan suların güzelliğini

Ben iyi olacağım
Ellerim açılacak gece gündüz
Bir bitki iyiliğinde

Ben doğru olacağım
Gökten düşen taş gibi
Doğru …

Fazıl Hüsnü DAĞLARCA

—–

TİLKİ İLE LEYLEK
Tilki hocanın iyiliği tutmuş bir gün
Hacı leyleği yemeğe buyur etmiş
– Ama, demiş tilki, bizde misafir
Umduğunu değil bulduğunu yer.
Meğer tilkinin cimrisi hepsinden betermiş
Bir çorba çıkarmış topu topu
O da sulu mu sulu
Hem nerden getirse beğenirsiniz? Tabakta.
Leylek gagasıyla uğraşadursun
Tilki bitirmiş hepsini bir solukta.
Leylek kızmış, ama çekmiş sineye.
Bir zaman sonra
O da tilkiyi buyur etmiş yemeğe.
– Hay hay, demiş tilki, nasıl gelmem?
Ben dostlara naz etmesini sevmem.
Tam saatinde gelmiş.
Leyleğe türlü diller dökmüş.
Şu güzel bu güzel,
Hele yemeğin kokusu
Gel iştahım gel!
Gerçi tilkilerin iştahı
Pek nazlı değilmiş ama
Et kokusu başka şeymiş.
– Kuşbaşı galiba, demiş
Bayılırmış etin böylesine
Hele kıvamında pişmişine.
Derken yemek sofraya gelmiş,
Gelmiş ama nasıl?
Kokusunu al, eti arada bul!
Dar boğazlı upuzun bir çömlek içinde
Tam leyleğin gagasına göre
Tilki burnunu burgu etse nafile.
Kısmış kuyruğunu evine dönmüş.
Aç kaldığına mı yansın
Bir kuşa rezil olduğuna mı?
El alemi aldatanlar
Bu masal size:
Bir gün sizi de sokarlar
Kurduğunuz kafese …

LA FONTAINE
Çeviri: Sabahattin Eyüboğlu

—–

AĞUSTOS BÖCEĞİ İLE KARINCA
Karıncayı tanırsınız
Minimini bir hayvandır
Fakat gaayet çalışkandır
Gaayet tutumludur, yalnız
Pek hodgamdır, bu bir kusur:
Hodgam olan zalim olur.

Bir gün ağustos böceği
Tembel tembel ötüp durmak
Neticesi aç kalarak
Karıncadan göreceği
Bürudete bakmaz, gider
Bir lokma şey rica eder
Der ki: – Acıyınız bize
Çoluk çocuk evde açız
İanenize muhtacız.
Karınca bir yüreksize
Layık huşunetle sorar:
– Aç mısınız? Ya o kadar
Uzun, güzel günler oldu.
O günlerde ne yaptınız?
Böcek inler: – Açız, açız
Bakın benzim nasıl soldu
O günlerde gülen, öten
Sazla, sözle eğlenen ben
Bugün bakın ne haldeyim !
Vallah açız, billah açız,
Halimize acıyınız!
Karınca eğlenir: – Beyim,
şimdi de raksedin, ne var?
‘Yazın çalan kışın oynar.’

LA FONTAINE

Uyarlayan : Tevfik Fikret

—–

KIRLANGIÇ VE KÜÇÜK KUŞLAR
Bir kırlangıç dünyayı geze dolaşa
Çok şeyler öğrenmiş.
Atalarımız ne demiş:
“Bir şeyler kalır çok görenin kafasında.”
Bizim kırlangıç önceden bilirmiş
Büyük küçük bütün fırtınaları,
Gemiciler ondan alırmış haberi.
Bir gün bir yerde kırlangıç bakmış,
Tarlasına, sıram sıram
Kenevir tohumu ekiyor köylünün biri.
Kırlangıç çağırmış küçük kuşları,
– Bakın, demiş, sizin kuyunuzu kazıyor bu adam.
Bana göre hava hoş, çeker giderim burdan,
Ama korkarım sizin haliniz duman.
Şu elin savurduğu tohumlar yok mu,
Başınıza örülen birer çoraptır sizin,
Her attığı tohum bininizin öksesi,
Benden size söylemesi.
Günü gelip kenevir sicim oldu mu
Seyreyleyin size kurulacak dolapları.
Ya ölüm, ya zindan gayri sizlere:
Kiminize kafes, kiminize tencere.
Onun için gelin, dinleyin beni,
Yiyin şu tohumların hepsini.
Yaz günü kırlangıcı kim dinler,
Küçük kuşlar diledikleri yemi yemişler.
Kenevir başlamış büyümeye yeşil yeşil.
Kırlangıç bir kez daha uyarmak istemiş
Dünyadan habersiz küçük kuşları:
– Koparın, demiş, bir bir koparın
Bu kötü tohumdan çıkan yapracıkları.
Onla büyüdü mü kendinizi yok bilin.
Kuşlar kırlangıca kızmış,
– Aman ne şom ağızlısın, demişler.
Hem sonra kaç bin kuş ister
Bütün o filizleri yolmak için?
Kenevir büyüdükçe büyümüş,
Kırlangıç, kuşları bir kez daha uyarmış:
– Bakın, demiş, işler kötü,
Kötü tohum yurdunuzda aldı yürüdü.
Bugüne dek inanmadınız bana, peki,
Ama bir gün baktınız ki insanoğlu,
Buğdayları büyüyedursun tarlada,
Vakit bulmuş kuş avlamaya şurda burda,
Kurmuş ağlarını dağda bayırda,
Siz küçük kuşları avlamak için.
Ya hiç çıkmayın yuvanızdan,
Ya da göç edin başka yere:
Ördek, turna ne yapıyorsa
Siz de onlar gibi yapın.
Ama siz küçüksünüz, doğru,
Geçemezsiniz bizim gibi çölleri, denizleri.
Size göre iş değil yeni dünyalar aramak.
Yapabileceğiniz tek şey bence
Duvar deliklerine saklanmak olacak.
Kuşçağızlar yorulmuşlar kırlangıcı dinlemekten,
Başlamışlar cıvıl cıvıl ötüşüp durmaya.
Tıpkı Troyalılar gibi, zavallı Kassandra
Başlarına geleceği haber verirken.
Onlara olan bizimkilere de olmuş.
Nice kafesler kuşlarla dolmuş.
Hep böyle kendi bildiğimizi okuruz yalnız
Bela başımıza gelmedikçe inanmayız …

LA FONTAINE
Çeviri: Sabahattin Eyüboğlu

—–

MASALLARIN MASALI
Su başında durmuşuz çınarla ben.
Suda suretimiz çıkıyor çınarla benim.
Suyun şavkı vuruyor bize, çınarla bana.
Su başında durmuşuz çınarla ben, bir de kedi.
Suda suretimiz çıkıyor çınarla benim bir de kedinin.
Suyun şavkı vuruyor bize çınara, bana, bir de kediye.
Su başında durmuşuz çınar, ben, kedi, bir de güneş.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarın, benim, kedinin, bir de güneşin.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınara, bana, kediye, bir de güneşe.
Su başında durmuşuz,
çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarın, benim, kedinin, güneşin, bir de ömrümüzün.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze.

Su başında durmuşuz.
Önce kedi gidecek kaybolacak suda sureti.
Sonra ben gideceğim kaybolacak suda suretim.
Sonra çınar gidecek kaybolacak suda sureti.
Sonra su gidecek güneş kalacak,sonra o da gidecek.
Su başında durmuşuz,
çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz.
Su serin,çınar ulu,ben şiir yazıyorum,kedi uyukluyor,
güneş sıcak,çok şükür yaşıyoruz.
Suyun şavkı vuruyor bize ,
çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze…

Nazım Hikmet RAN

—–

ÇOCUKLARIMA
Diyelim ıslık çalacaksın, ıslık
Sen ıslık çalınca
Ne ıslık çalıyor diye şaşacak herkes.
Kimse çalamamalı senin gibi güzel.

Örneğin kıyıya çarpan dalgaları sayacaksın,
Senden önce kimse saymamış olmalı
Senin saydığın gibi doğru ve güzel
Hem dalgaları, hem saymasını severek.

De ki sinek avlıyorsun, sinek
En usta sinek avcısı olmalısın
Dünya sinek avcıları örgütünde yerin başta,
Örgüt yoksa seninle başlamalı.

Diyelim zindana düştün, bir ip al
Görmediğin yıldızları diz ipe bir bir.
Sonra yıldızlardan kolyeyi
Düşlemindeki sevgilinin boynuna geçir.

Say ki hiçbir işin yok da düşünüyorsun
Düşün düşünebildiğince üç boyutlu
Amma da düşünüyor diye şaşsın dünya
Sanki senden önce düşünen hiç olmamış.

Dalga mı geçiyor, düşler mi kuruyorsun
Öyle sonsuz, sınırsız düşler kur ki çocuğum
Düşlerini som somut görüp şaşsınlar
Böyle bir dalgacı daha dünyaya gelmedi desinler.

Dünyada yapılmamış işler çoktur çocuğum.
Derlerse ki bu işler bişeye yaramaz
De ki bütün işe yarayanlar
İşe yaramaz sanılanlardan çıkar…

Aziz NESİN

—–

KÖY ÖĞRETMENLERİ
Yurdumuz uçsuz bucaksız
Gökte yıldız kadar köylerimiz var
Ama uzak, ama harap, ama garipsi
Alın benim gönlümden de o kadar..

Uçsuz bucaksız köylerimizde kuşlar gibi
Her sabah çocuklar size uçar
Ama küçük, ama büyüyen, ama güleç
Alın benim gönlümden de o kadar..

Siz kara göklerin yıldızları
Işıtın yurdumuzu sabaha kadar
Ama düşe kalka, ama yiğit, ama umutlu
Alın benim gönlümden de o kadar…

Cahit KÜLEBİ

Yorum yapın