Bayram şiirleri

En Güzel Bayram şiirleri ve Kısa Bayram şiirleri –

Bayram Yemeği

Korkarım felekte bir gün
Bir bayram yemeğinde.
Anam, babam gibi kardeşlerim de,
En güzel dalgınlığında ömrün.
Beni gurbette sanıp
Keşke gelseydi bu bayram
Diyecekler.
Ve birdenbire yürekler,
Aynı acıyla yanıp
Hepsinin gözleri yaşaracak.
Öldüğümü hatırlayarak.

Cahit Sıtkı Tarancı

Bayram Ziyareti

Dedem bizi bekler gözleri yolda
Nenem baklava açar elleri nurla
Ziyaret etmek güzel yoldaşlarınla

Bayram bitecek yine üzüleceğiz
Şekerler bitecek yiyemeyeceğiz
Günler geçtikçe büyüyeceğiz
Bayramlar bitmecek sevineceğiz

Şeyda Er

Bayramlık

Koyunlar keçiler ve koçlar için
Ne kadar bayramsa Kurban Bayramı
Bu barış var ya, bu barış
Cephedekiler için o kadar barış

Can Yücel

Süleymaniye’de Bayram Sabahı

Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
Bir mehâbetli sabah oldu Süleymâniye’de
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.
Gecenin bitmeye yüz tuttuğu andan beridir,
Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir.
Bir geliş var!.. Ne mübârek, ne garîb âlem bu!..
Hava boydan boya binlerce hayâletle dolu…
Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;
O seferlerle açılmış nice yerlerdendir.
Bu sükûnette karıştıkça karanlıkla ışık
Yürüyor, durmadan, insan ve hayâlet karışık;
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, ilâhî yapıya.
Tanrının mâbedi her bir tarafından doluyor,
Bu saatlerde Süleymâniye târih oluyor.

Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı
Adamış sevdiği Allah’ına bir böyle yapı.
En güzel mâbedi olsun diye en son dînin
Budur öz şekli hayâl ettiği mîmârînin.
Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,
Seçmiş İstanbul’un ufkunda bu kudsî tepeyi;
Taşımış harcını gâzîleri, serdârıyle,
Taşı yenmiş nice bin işçisi, mîmâriyle.
Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,
Uhrevî bir kapı açmış buradan gökyüzüne,
Taa ki geçsin ezelî rahmete ruh orduları..
Bir neferdir, bu zafer mâbedinin mîmârı.

Ulu mâbed! Seni ancak bu sabah anlıyorum;
Ben de bir vârisin olmakla bugün mağrûrum;
Bir zaman hendeseden âbide zannettimdi;
Kubben altında bu cumhûra bakarken şimdi,
Senelerden beri rüyâda görüp özlediğim
Cedlerin mağfiret iklîmine girmiş gibiyim.
Dili bir, gönlü bir, îmânî bir insan yığını
Görüyor varlığının bir yere toplandığını;
Büyük Allah’ı anarken bir ağızdan herkes
Nice bin dalgalı Tekbîr oluyor tek bir ses;
Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi,
Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi!

Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri
Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbîr’i
Ne kadar saf idi sîmâsı bu mü’min neferin!
Kimdi? Bânisi mi, mîmârı mı ulvî eserin?
Taa Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu
Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu,
Yüzü dünyâda yiğit yüzlerinin en güzeli,
Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli;
Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz
Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz;
Vatanın hem yaşayan vârisi hem sâhibi o,
Görünür halka bu günlerde teselli gibi o,
Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde,
Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde.

Karşı dağlarda tutuşmuş gibi gül bahçeleri,
Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri.
Gökte top sesleri var, belli, derinden derine;
Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine.
Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı?
Üsküdar’dan mı? Hisar’dan mı? Kavaklar’dan mı?
Bursa’dan, Konya’dan, İzmir’den, uzaktan uzağa,
Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa;
Şimdi her merhaleden, taa Bâyezîd’den, Van’dan,
Aynı top sesleri birbir geliyor her yandan.
Ne kadar duygulu, engin ve mübârek bu seher!
Kadın erkek ve çocuk, gönlü dolanlar, yer yer,
Dinliyor hepsi büyük hâtırâlar rüzgârını,
Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını.

Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?
Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor:
Kosova’dan, Niğbolu’dan, Varna’dan, İstanbul’dan..
Anıyor her biri bir vak’ayı heybetle bu an;
Belgrad’dan mı? Budin, Eğri ve Uyvar’dan mı?
Son hudutlarda yücelmiş sıra dağlardan mı?

Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..
Adalar’dan mı? Tunus’dan mı Cezayir’den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemi
Yeni doğmus aya baktıkları yerden geliyor;
O mübârek gemiler hangi seherden geliyor?

Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine.
Çok şükür Allaha, gördüm, bu saatlerde yine
Yaşayanlarla beraber bulunan ervâhı.
Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.

Yahya Kemal Beyatlı

Bayram

“Mevlâ bizi afvede, bayram o bayram olur
Cürm-ü hatalar gide, bayram o bayram olur”

Dînini devlet kılsan, dünyayı cennet kılsan
Cümleye himmet kılsan, bayram o bayram olur

İmânın iktidarı, olsa İslâm diyarı
Dinse müminin zârı, bayram o bayram olur

Gönül muhabbet dolsa, hüsn-ü ihtitâm olsa
Girdiğin yol hak yolsa, bayram o bayram olur

Kula inâyet erse, kabirde cevabın verse
O ân yüzü gülerse, bayram o bayram olur

Sırat`ı geçti isen, Kevser`den içti isen
Cennet`e göçtü isen, bayram o bayram olur

Sancak`ta kaldığında, Resul`le olduğunda
Sohbete daldığında, bayram o bayram olur

Hesabı verdiğin gün, Rü`yet`e erdiğin gün
Didarı gördüğün gün, bayram o bayram olur

(1997)

Nizamettin Saltan

Bu gün BAYRAM değil mi?

Analar tabut başında ağlarken
Bayram bayram gibi yaşanır mı hiç
Bir haftalık gelin kara bağlarken
Bayram bayram gibi yaşanır mı hiç

Beşikteki yavru baba beklerken
Bacı kardeşine şehidim derken
Taze fidanlar toprağa girerken
Bayram bayram gibi yaşanır mı hiç

Bu gün kim düşecek kara toprağa
Dökülüyor hazan vurdu yaprağa
Hain mekan kurmuş ülkemde dağa
Bayram bayram gibi yaşanır mı hiç

Düşman kalleş düşman kancık siperde
Askerim açıkta hedef her yerde
Bile bile o ölüme gider de
Bayram bayram gibi yaşanır mı hiç

Vatan için bu mukaddes göreve
Gönderirler gururla seve seve
Ateş düşüyorken her gün bir eve
Bayram bayram gibi yaşanır mı hiç

Kahpe terör puşt terörist pis bela
Soysuz hangi yüzle barınır hâlâ
Mayın döşenmişken geçilen yola
Bayram bayram gibi yaşanır mı hiç

Mehmet Çiftci

Yalan…

Bir yalan kadar gerçek herşey.
Ya da bir yalan kadar hiçbirşey.

Yıllar önce para kazanmak için burdan gidişim.

Ve para dışında herşeyi kaybetmek kadar yalan.

Babamın öldüğü yalan!
Ve senden arda kalan bomboş bir ev kadar yalan.
Yalan, yalan…

Bayram sabahı ailece yapılan sabah kahvaltılarına özlemdi.
Kapıyı çalacak çocuklara bir gün evvelden hazırlanırdı hediye mendiller ve lokumlar.
Mahalle arasına kurulan seyyar lunaparklar, macunlar ve pamuk helvalar.
El öpenlere el öpenlerin çok olsun derdi büyükler.
Ama onların çok olmayacaktı el öpenleri.
Çünkü her geçen bayram biraz daha azalacaktı öpülen eller.
Ve her geçen bayram biraz daha azalacaktı biten dargınlıklar.

Bayram gelmiş kime ne anam garibem diye bir türkü duyulacaktı memleketten.
Ve bayram bile bayram olduğuna pişman olacaktı belki…
Ama yine de o türküyü dinleyerek eriyecekti yollar.
Gurbetten sılaya bir yolculuk değildi bizimkisi.
Bir ömürdü iki şehir arası, bir ömürdü iki ülke hatta iki dünya arası.
Hep bir gün bu hasret bitecek ve herkes köyüne geri dönecek diye süren,
Ama kimsenin hiçbir zaman köyüne dönemediği bir yolculuktu bizimkisi.
Ha bu gece bayram gecesi,
Ha her gece bayram gecesi.

Bu gece bayram gecesi.
Her taraf mavi, pembe, mor…
Bu gece bayram gecesi.
İçim içime sığmıyor.
Görünüyor suyun dibi,
Mahalle, komşular falan…
Her şey bıraktığım gibi.
Babamın öldüğü yalan!

Dilini ve dinini bilmediğimiz sabahlara uyanırım.
Yabancı yüzler görürüm yabancı sokaklarda.
Tanıdık acılar çeker, tanıdık sevdalar ararım.
Buralar hep soğuk, oralar değişmekte sanırım.
Hasret, acı ve sevda iki ülke arası.
Kapıkule’den sonrası düğün, bayram havası.
Yıllardır söyleyip durduğum hep,
Ben gurbette değilim anam, gurbet benim içimde şarkısı.

Düğünler ve bayramlar memlekete taşındı önce.
Sonra taşınmazlar arasına girdiler birer birer.
Ne düğünler ne bayramlar ne çocuklar ne de torunlar taşınır oldu.
Günden güne, yavaş yavaş eridi birgün memlekete dönebilme derdi.
Ve yıllar geçti aradan,
Adamın biri yıllar önce çocukluğunda bırakıp gittiği memlekete geri geldi.
Ama hali garipti.
Dönüp de bulmamak vardı seni.
Buralardan gitmiş olacağın aklımdaki son ihtimaldi.
Son ihtimaldi adresinin değişikliği.
Şaka mıydı, kader miydi?
Neden bomboş evimiz şimdi?

Bu gece bayram gecesi.
Her taraf mavi, pembe, mor…
Bu gece bayram gecesi.
İçim içime sığmıyor.
Görünüyor suyun dibi,
Mahalle, komşular falan…

Nazım Hikmet

Bayram O Bayram Ola

Gönüller huzur bula,bayram o bayram ola.
Kin,nefret rafa kalka,bayram o bayram ola.
Yoksullar giydirile,aç insanlar doyrula,
Muhtaç insan kalmaya,bayram o bayram ola…

Rabbim emri tutula,istenenler yapıla,
Her kes hakkını bile,nefise gem vurula,
Sevgi,saygı var ola,insanlar kardeş ola,
Her şeyler paylaşıla,bayram o bayram ola…

Çocuklar sevindirile,öksüzler güldürüle,
Sade Kurban da değil,yılda hergün anıla,
Doğu batı bir ola,Ülkemiz kalkındırıla,
Aşsız,işsiz kalmaya bayram o bayram ola…

20.12.2007 Gebze

Seyfet Bozçalı

BAYRAM GÜNÜ

Kimi ağlar, kimi güler
Bayram günü, Bayram günü.
Özüm dağlar, gözüm güler,
Bayram günü, Bayram günü.

Garip, yoksullar acılı,
Arefeler hep sancılı,
Hem kardeşli, hem bacılı,
Bayram günü, Bayram günü.

Gurbette yakını olan,
Kurban kesip, eti bulan,
Buluştular falan-filan,
Bayram günü, Bayram günü.

Çoğuna karalı gelir,
Fakirler ölür, dirilir.
İNCE hep hakka yönelir,
Bayram günü, Bayram günü.

22.4.1996 – Kayseri

Sabit İnce

Bugün Bayram

Gelin bizler tanışalım
Bugün bayram, bugün bayram
Güzel güzel konuşalım
Bugün bayram, bugün bayram

Ana, baba, gardaş, bacı
Dost, arkadaş giysin tacı
Allah’ım gösterme acı
Bugün bayram, bugün bayram

İmanla açarak kolu
Yürü, bu yol Hakk’ın yolu
Sevgi dolu, sevinç dolu
Bugün bayram, bugün bayram

Milletimiz birlik olsun
Hâllerinde dirlik olsun
Bayram günü erlik olsun
Bugün bayram, bugün bayram

Çobanoğlu etme hata
Sırt dönme kimseye kat’a
Yolun düşecek Sırat’a
Bugün bayram, bugün bayram

(03.06.1993)

Şevki Çobanoğlu

Bu gurbet ellerde bayram sabahı

Ağlarım ağlarım gözlerim şişer
Bu gurbet ellerde bayram sabahı
Memleketim yurdum aklıma düşer
Bu gurbet ellerde bayram sabahı

Ne anne ne baba yolları gözler
Ne kalem muktedir ne kafi sözler
Gurbetçi sılayı, soyunu özler
Bu gurbet ellerde bayram sabahı

Anneler hazırlar baklava börek
Bayram var bayrama hazırlık gerek
Öyle bir hasret ki dayanmaz yürek
Bu gurbet ellerde bayram sabahı

En mübarek günde, hasret çekeriz
İki büklüm olup boyun bükeriz
Ateş sönsün diye yaşlar dökeriz
Bu gurbet ellerde bayram sabahı

Gurbet elde gurbetçiler buluşur
Vatan hasretiyle keder bölüşür
Bayrama hürmeten söyler gülüşür
Bu gurbet ellerde bayram sabahı

Mikdat der gurbette bayramlar böyle
Hasretiz, uzağız burda her şeyle
İrtibat kesilmiş vatanla köyle
Bu gurbet ellerde bayram sabahı

Mikdat Bal

Bayram…

Gelin de bayramı Fatih’te seyredin, zira
Hayale, hatıra sığmaz o herc ü merc-i safa,
Kucakta gezdirilen bir karış çocuklardan
Tutun da, ta dedemiz demlerinden arta kalan,
Asırlar ölçüsü boy boy asali nesle kadar,
Büyük küçük bütün efrad-i belde, hepsi de var!
Adım başında kurulmuş beşik salıncaklar,
İçinde darbuka, teflerle zilli şakşaklar,
Biraz gidin; Kocaman bir çadır… önünde bütün,
Çoluk çocuk birer onluk verip de girmek için
Nöbetle bekleşiyorlar; acep içinde ne var?
“Caponya’dan gelen insan suratlı bir canavar!”
Geçin: sırayla çadırlar, önünde her birinin.
Diyor: “Kuzum, girecek varsa durmasın girsin.”
Bağırmadan sesi bitmiş ayaklı bir ilan,
“Alın gözüm buna derler…” sedası her yandan.
Alettirikçilerin keyfi pek yolunda hele:
Gelen yapışmada bir, mutlaka o saplı tele,
Terazilerden adam eksik olmuyor; birisi
İnince binmede artık onun da hemşerisi:
“Hak okka çünki bu kantar… Frenk icadı gıram
Değil! Diremleri dörtyüz, hesapta şaşmaz adam.”
“Muhallebim ne de kaymak!
“Şifalıdır macun!”
“Simit mi istedin ağa!” “Yokmuş onluğun, dursun.”
O başta: Kuşkunu kopmuş eğerli düldüller
Bu başta: Paldimi düşmüş semerli bülbüller
Baloncular, hacıyatmazlar, fırıldaklar,
Horoz şekerleri, civ civ öten oyuncaklar;
Sağında atlıkarınca, solunda tahtırevan
Önünde bir sürü çekçek, tepende çifte kolan
Öbek öbek yere çökmüş kömür çeken develer…
Ferag-ı bal ile birden geviş getirmedeler,
Koşan, gezen, oturan, maniler düzüp çağıran.
Davullu zurnalı “dans” eyliyen, coşup bağıran,
Bu kainat-i sürurun içinde gezdikçe,
Çocukların tarafındaydı en çok eğlence,
Güzelce süslenerek dest-i naz-ı maderle,
Birer çiçek gibi nevvar olan bebeklerle
Gelirdi safha-i mevvac-i iyde başka hayat…
Bütün sürur u setaretti gördüğüm harekat,
Onar parayla biraz sallandırdılar… derken,
Dururdu “Yandı!” sadasıyle türküler birden,
– Ayol, demin daha yanmıştı a! Herif sen de,
– Peki kızım, azıcık fazla sallarım ben de.

“Deniz dalgasız olmaz
Gönül sevdasız olmaz
Yari güzel olanın
Başı belasız olmaz!
Haydindi mini mini maşallah
Kavuşuruz inşallah…”

Fakat bu levha-i handana karşı, pek yaşlı,
Bir ihtiyar kadının koltuğunda gür kaşlı,
Uzunca saçlı güzel bir kız ağlayıp duruyor.
Gelen geçen “Bu niçin ağlıyor?” deyip soruyor.
– Yetim ayol… Bana evlat belasıdır bu acı
Çocuk değil mi, ‘salıncak’ diyor…
– Salıncakçı!
Kuzum, biraz da bu binsin… Ne var sevabına say…
Yetim sevindirenin ömrü çok olur…
– Hay hay!
Hemen o kız da salıncakçının mürüvvetine
Katıldı ağlamıyan kızların setaretine.

Mehmet Akif Ersoy

Buyrun sizde aşağıdaki yorum bölümünden Bayram şiirleri yazın – Daha fazla şiir için ise Şiirler sayfamıza buyrun.

Yorum yapın